16 Kasım 2023 Perşembe

09 - Leyl Suresi

İlk üç ayette geceye, gündüze ve kadınla erkeği yaratana yemin ediliyor.

4. ayette herkesin emek ve gayretinin farklı farklı olduğu söyleniyor. Kim Allah yolunda harcarsa, ona ödül olduğu söyleniyor. Ancak cimrilik eden ve güzelliği yalanlayanlar yandılar. En zor duruma düşürülecekler ve malları da onları kurtarmayacak.


Peygamber bizden ücret istemiyor ama Allah sürekli olarak din yolunda harcamamızı söylüyor. Ceza ile tehdit edilenlerin hepsi zengin insanlar! bunların  işe yaramaz malları var. o malların paylaşımında cimrilik ediyorlar. Fakirlere tehdit yok. uyarılmıyorlar bile. Hiç demiyor, çalışmaz çabalamazsan aç kalırsın, bir kurtaranın da olmaz. Birileri çalışacak, kazanacak, sonra kazandığından yan gelip yatana pay verecek. Sosyal düzen bozuluyor. Evet, paylaşmak güzel ama fakire de çalış denmeyince, bu paylaşımcı bir toplumun değil, sadaka bağımlısı bir toplumun inşası oluyor. Öyle de oldu. 

Din yolunda, Allah yolunda harcamak da kitap da pek tanımlı değil. Maldan mı harcıyoruz, emekten mi harcıyoruz, bilgiyi mi paylaşıyoruz? Herhalde peygamber günlük durumlarla yön veriyor buna.

12. ayet: “Şurası bir gerçek ki, doğruya güzele kılavuzlamak sadece bizim işimizdir.”

Doğmuş müslüman bir ailenin çocuğu olarak. Babanneden dededen peygamber hikayelerini, kulaktan dolma bilgilerle dini öğrenmiş. Yaşı gelince Kur’an kursuna gitmiş, Arapça harflerin hangi seslere karşılık geldiğini öğrenmiş. Öyle okumuş kitabı. Okulda pek başarılı değil. Kötü bir öğrenci. Hevesi gayreti de yok zaten. Lise terk. Baba esnaf, yanına almış iş öğretmiş. İşin inceliklerini de öğretmiş. Una talaş katma gibi incelikleri. Yaşı gelince uygun bir kız almışlar, evlenmiş. Sünnettir demiş dört çocuk yapmış. Kadın isyan etmese daha da yaparmış, çünkü bakımlarında hiç sorumluluk üstlenmemiş. Çocuklar yarı aç, yarı tok yatmış. Rızkı veren Allah ya, açlıktan öleni olmamış. Her cuma namaza gitmiş. Çıkışta yoldan geçen kadınlara bakmış. Ne biçim giyiniyorlarmış. Başımıza taş yağacakmış. Allah’ın adını anmış, hayatı boyunca. Bela okurken de, hayır isterken de. Torunları olmuş, kulaktan dolma bilgilerini, yalan yanlış onlara anlatmış. Kurada adı çıkınca, çekmiş krediyi, hacca gitmiş. Tüm günahlarından arınmış. Vakti gelince de, bir saniye ileri alamamış, ölmüş gitmiş.

Başka bir kız, uzak doğuda bir yerde, Budist köyünde doğmuş. Çok da fakirlermiş. Küçücük yaşında hayvanlara çobanlık edermiş. Köyde okul yok, bir şey yok. Bir gün hristiyan bir mezhebin garip misyonerleri köylerine gelmiş. Biraz kalıp, çocuklara okuma yazma öğretmişler. Bizim kız cevval çıkmış, ilk o sökmüş okumayı. Öğretmenler de fark etmiş kızdaki parlaklığı. Ailesi ile konuşmuşlar, kızı yatıla okula almak istemişler. Aile rahibe sormuş, adam “okusun tabii” demiş. Kıza da tembihlemiş. “İnsanlığa faydalı ol, o zaman bize de faydan olur.”

Okumuş. Hem de ne okuma. Ülkesinin sınırlarını aşmış, en iyi üniversitelerde tıp eğitimi almış. Devrimciymiş, yeni tedaviler geliştirmiş. Kimya biliminde benim diyen profesörden daha ileri gitmiş. Doktorluğu bırakıp ilaç şirketi kurmuş. Yeryüzündeki en iğrenç sektörde, insanlığını yitirmeden, insanca mücadele etmiş. Patentli ürünlerinde, geri kalmış ülkelere ücretsiz üretim izni vermiş mesela. İlaç deneylerinde etik kuralları harfiyen uygulamış. Atıklarını doğaya salmamış, korunaklı ortamlarda saklamış.

Ne köyünü unutmuş, ne de ona yardımcı olan mezhebi. Köyüne okul da yaptırmış, hastanede. Budist rahibin mezarını her yıl ziyaret etmiş. İnançlı değilmiş ama verdiği öğüt için rahibi hep sevgiyle hatırlarmış. “İnsanlığa faydan olsun!” Bu öğüdü hiç unutmamış, aksine bir şey yapmamış. İç huzurunu sağlayan şey, bunu başarmış olmakmış. Ona ilk eğitimlerini veren misyonerleri de unutmamış. Büyük bağışlar yapmış, istekleri olursa yerine getirmek için elinden geleni yapmış. Günü geldiğinde huzur içinde göçmüş.

Allah bunlardan hangisini doğru yola yönlendirmiş?

Eğer doğru yola kılavuzlayan sadece Allah ise, bu doğru yol, anladığımız anlamıyla din ya da dinler değil. O doğru yola ulaşmanın tek yolu da kitap değil. Hem zaten öyle olsa, neden son gönderdiğini bin dört yüz yıl önce, dünyanın o güne kadar pek de umurunda olmayan bir bölgesine göndersin? Hayır, iş bildiğiniz gibi değil. Doğru yola ulaşmanızı aklınız ve çıkardan uzak vicdanınız sağlar. 

13. ayet “sonrası da, öncesi de sadece bizimdir” diyerek hayatın sonrası olduğu gibi öncesi de olduğunu belirtiyor. En azından ben öyle anladım. Bir diğer ihtimal, ölümün öncesi de, sonrası da bizimdir anlamına gelmesi. Hoş, değişen bir şey olmuyor. Bu din hak ise, ölüm sadece başka bir doğum oluyor.

14-15. ayetlerde ateşe karşı uyardığını söylerken, şiddete çok düşkün bedbahttan başkasının oraya girmeyeceğini söylüyor.

Valla bizim cami hocası tüm imansızların cehenneme gideceğini söylemişti. Verdiğim örneklerdeki adam, cennete elinde sonunda gidecekken, kadın sonsuza kadar yanacaktı. Şimdi bu ayet ona uymuyor. Hoca mı haklı, ayet mi? Belki de Köpürerek yanan ateş cehennem de şiddete düşkün bedbahtlar için özel bir alandır. 

Surenin kalanında infak edenin ne kadar hayırlı bir iş yaptığı anlatılıyor. Sure başladığı yere geri döndü, Allah yolunda harcamanın önemi vurgulanmış oldu.

20. ayet: Yüceler yücesi Rabbinin yüzünü özleyip...”

Yüzü mü? Özlemek mi?

Çeviriyi kontrol ettim. Diyanet çevirisi “rızası” diyor. Şaka gibi gerçekten. Google Çeviride denedim, yüzünü diyor. Diyanet anlamadığı bazı şeyleri düzelterek mi çeviriyor nedir! her halükarda yanlış çeviriye iman ederseniz, gitti cennet, geldi cehennem! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

22 - İhlas Suresi

De ki, Allah Ahat(Ahad), Tek ve Samet’tir.(Samed) Ahat parçalanamayan, bölünemeyen, kısımlara ayrılamayan demek. Bu söylemin kuantum fizi...