10 Mayıs 2024 Cuma

23 - Necm Suresi

Yemin kısmını doğrudan yazıyorum:

Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı’na / aşağı indiği zaman o parçalar halindde ağır ağır gelene,

Arkadaşınız Muhammet ne saptı, ne de azdı! Vurgu arkadaşınız denmesinde. Yani sure inanmayanlara değil, inananlara hitap ediyor. Anlaşılan Muhammet’te sapma ve azma suçlaması kendi arkadaşlarından gelmiş.

Muhammet bir şey görmüş, arkadaşlarına da bunu söylemiş. İşte sapma suçlaması bundan kaynaklanıyor. Ne gördüğünü iddia etti tam belli değil ama gördüğü şey surenin 18. ayetinde: “Yemin olsun ki, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü” diye nitelendiriliyor.

3. ayetten itibaren sözlerinin keyiften ve kuruntudan kaynaklanmadığını, vahiyden kaynak aldığı söyleniyor.

Demek ki çevresindekilerin en azından bir kısmı, keyfine göre konuştuğunu söylemiş. Ne garip, daha önce ki bir ayette, “yanlarında kitap var da istediklerini oradan keyiflerine göre buluyorlar mı?” denilerek Mekkeliler suçlanmıştı. Şimdi benzer bir suçlama peygambere yapılmış.

11. “ayette, kalp yalanlamadı gördüğünü” diyor. Bu bir mecaz değil. Kalbin görmesi, düşünmesi, yalanlamaması... Modern tıptan önce kalbe böyle hiç de işlevi olmayan işlevlerin yüklenmesi oldukça yaygın bir inanıştı. Beynin işlevlerinden bir kısmı kalbe yükleniyordu. Aynı anlayış burada da var.

Benim aklım dini kesinlikle reddediyor ama bir kısmım da inanmayı hala deli gibi istiyor. İşte böyle durumlar için “kalbinde var” gibi ifadeler kullanılıyor ancak tamamen yanlış. İnanmayı köpek gibi isteyen parçam da beynimde bir alanda bulunuyor. Bir yaratıcının olmasını istemem tamamen akılcı isteklere dayanıyor da, onu sonra konuşuruz.

14. ayette son sınır ağacı, Sidret’ül Münteha diye bir şeyden bahsediliyor. Muhammet’in gördüğü her ne ise, bu ağacın yanında görmüş. O vakit, Sidre’yi kuşatıp saran, kuşatıp sarıyormuş. Gördüğü bu mu yoksa bu bir zaman ifadesi mi tam belli değil. Sığınılacak bahçe de bu ağacın yakınındaymış.


Bahsedilen Sidret’ül Münteha nedir, bilinmez. Ancak mitolojik bir anlatı olduğu tahmin edilebilir. Zaten Surenin başında edilen yeminde geçen Ülker Takımyıldızı da mitlerde karşımıza sık sık çıkar. Buradan hareketle, daha önce de anlatılmış, mitlerle alakalı, inanması çok zor bir şey olduğunu düşünüyorum. Yanındakiler bu anlatıya inanmayıp suçlamalarda bulununca, Allah yardıma gelmiş ve bu surenin bu kısmını indirmiş gibi.

Arkadaşlar, konunun bizimle alakası nedir?



19.-24 arasında arasında meşhur putlar Lat, Uzza ve Menat yalanlanıyor. Bunlar hakkında hiçbir delil indirilmemiş. Arapların atalarının uydurduğu, hoşlandığı şeylermiş. Masalmış yani! Ne ilginç, benzer şeyler günümüzde şimdi İslam için söyleniyor. Bir inanç, asla kesin delillere dayanamayacağı için, her inanç için, bir diğerinin temsilcileri “kanıt yok!” diyebiliyor.

Evet sevgili inananlar, siz her ne kadar aksini iddia etseniz de, inandığınız dinin tek gerçek din olduğuna dair, Muhammet'e gerçekten vahiy geldiğine dair hiçbir kanıt yok. Baksanıza, arkadaşları bile onu keyfince konuşmakla suçlayabilmiş. 

İnsan için her özleyip hayal ettiği var mı acaba?(53/24)

Bunun retorik bir soru olduğunun farkındayım ama çok da güzel bir umut. Yani, doğrudan yok dememesi. Belki de başka bir düzlemde her hayal gerçektir, biz onu hayal ederken yaşanıyordur.



26. ayette göklerde bir sürü melek var ama şefaatleri hiçbir işe yaramaz, deniyor. Yani o meşhur af kapısı bir anda kapatılıyor. Sonra ise “Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.” denilerek kapatılan kapı bir miktar aralanıyor. Böylelikle kapı sadece şefaate değil, panteona da aralanmış oluyor.

Ahirete inanmayanlar meleklere dişi isimleri takıyorlarmış. Bizden bahsetmiyor, o dönemde böyle insanlar varmış. Cidden çeşit çeşit insan var. İnanmayacaksan, hiç birine inanma! Meleğe inanıp, ahirete inanmamak nasıl bir manyaklık? Hem bu din olaylarında en inanılası, en bizim çıkarımıza olan şey ahiret değil mi? (İş sonunda Anunakilere falan varacak.)

Onların bu konuda bir bilgisi yokmuş.

Bence akılları da yokmuş. Saçma sapan şeyler uydurmuşlar. Allah da bu görüşümü “yalnızca sanıya uyuyorlar” diyerek doğruluyor. O sanı da hiçbir şey kazandırmazmış. Bu dangalaklar ilimden de ancak bu kadarına ulaşır zaten.

27-30 arasındaki bu anlatı, zannı gerçek gibi belleme olayı, günümüzde inanmayanlardan ziyade, çeşitli versiyonları ile inananların yaptıkları bir şey. Bazı çılgınlar seks fantazilerini, gidip gördükleri cennet gibi anlatıyorlar. Ben inanmamama rağmen “ya gerçekse” diyip Allah’tan korkuyorum, bunlar da hiç korku yok. Tıpkı bu surede anlatılan dangalaklar gibi, her şeyi bildiklerini iddia ediyorlar. Hem kitabın Rabbi, hem de ben bu tipler hakkında aynı şeyi söylüyoruz. Hiçbir şey bilmiyorlar!





Göklerde ve yerde olan ne varsa, hepsi Allah’ınmış. Bunun nedeni de, kötüleri cezalandırması, iyilikleri ödüllendirmesiymiş.


Şimdi iyi tar
ifi geliyor: “...günahın ve iğrençliklerin büyüklerinden kaçınırlar. Bazı küçük dil sürçmeleri hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır...(53/32)” 

Ayetin devamında bizi topraktan oluşturup ana karnında cenin olarak bulunduğumuz zamandan beri en iyi tanıyanın O olduğu söyleniyor. O halde kendinizi temize çıkmış göstermeyin, kimin takva sahibi olduğunu bilen O’dur, deniyor.

Surenin başındaki “Muhammt'e inanmama ve onu sapkınlıkla suçlama” olayının etkisini bu ayette de görüyoruz. Affedicilik vurgulanırken, neyin ne olduğunu da biliyorum, diyor. Grup içi disiplin sağlama çalışması gibi dursa da, alıntı yaptığım kısım benim gibilere umut oluyor. Şu yazdıklarımda bazen “günah” olabilecek şeyler oluyor, ancak iğrençliğin büyüğü de denilemez. Benim durumum affedilebilir gibi geliyor. Gerçek olsun da, ben biraz cezaya da razıyım.





O geri döneni gördün mü?

Eyvah, birileri dinden dönüyor. Paniklemeyin, o zaten çok az vermiş, sonra inatla sıkıca tutmuş. Yani zaten pek faydası yokmuş. Gaybın bilgisi de onun yanında değilmiş.

Geldik yine gaybın bilgisine! Allah, gaybın bilgisi için benim yanımda diyor ama pek paylaşmıyor. Yine olay olduktan sonra bir açıklama. Önceden şöyle olacak deyip de hazırlamıyor müminleri, sonradan “sorun değil, zaten şöyle böyle” diyor.

O gidene, Musa’nın ve İbrahim’in sayfalarındakiler haber verilmemiş mi? (Galiba giden kişi Yahudi)

Gerçek şu ki, hiçbir günahkar bir başka günahkarın yükünü sırtlayamaz.(53/38)

Suçun bireyselliği ilkesi gelmiş gibi görünüyor. Ancak ileride bu ilkeye aykırı ayetler de maalesef göreceğiz.

İnsan için kendi çalışmasından başkası yokmuş ve o ismi lazım değilin edindiği de yakında görülecekmiş.

Sizce de biraz uzamadı mı bu ismi verilmeyene olan söylem? Sanki sinirlenilmiş, söyleniyor söyleniyor da, hırsını alamıyor. Kafanızdaki Allah ile bu tutum uyuyorsa, sorun yok. Benim işte buralarda imanım sarsılıyor. Allah, olacağını bildiği bir olay gerçekleştiğinde böylesine sinirlenmez.





Dönüş tabii ki rabbimizeymiş. Güldüren-ağlatan, öldüren-dirilten, iki çifti erkeği-dişiyi yaratan, zenginlik veren, nimete boğan, şuurlandıran, O’ymuş.

Bu özellikler sayılırken arada “Meni haline atıldığı zaman bir spermden(23/46) Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O’nun işidir.(23/46) ifadesi geçiyor. Ne demek istediğinin anlamadığım için özelliklere yazmadım ve yorum da yapmayacağım.

Bir de benim “şuurlandırma” diye yazdığım özelliği “Şi’ra yılzdızının rabbi de O’dur.” diye geçiyor. Ben taksim işaretinden sonra verilen anlamı yazdım. Ancak surede çok fazla mitolojik öge olduğunu düşünürsek bu şuurlandırma anlamı çevirisini kullandığım Yaşar Nuri Öztürk’ün bir çıkarımı olabilir.





Ad, Semud, Nuh kavimleri yok edilmiş. Çünkü azmışlar! Kentleri yere geçirilmiş, sarıp dolanan, sarıp dolanmış.

Muhammet de ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcı. Yaklaşmakta olan da yaklaşmış, onu Allahtan başka kaldıracak, kimse de yokmuş.

Başa dönüyor ve artık her ne dediyse Muhammet, o sözden mi hayrete düşüyorsunuz diye soruyor. Hayretten beteri, gülmüşler, ağlayacakları yerde! Kibirlenip kafa tutarak sersemce somurtmuşlar. Ve inanır mısınız, hiçbirinin kafasını kesen olmamış! Vallahi bak, peygamberin yüzüne karşı onunla ve söyledikleriyle dalga geçilmiş, ancak kafalar yerinde kalmış. Dayak bile atılmamış. 

Ya bugün, bu gülmeyi, kafa tutmayı bırak peygamberi, en dandik tarikatın şeyhine yapsan kafanı keserler. Olmadı kırarlar. Üzüldüm şimdi Muhammet’te, ne dik başlı cemaati varmış.

Son ayette Allah için iş yapın deniliyor ve bitiyor.

Bitirmeden genel bir değerlendirme yaparsak, suçun bireyselliği ilkesi ve Allah’ın affediciliğinin vurgulanması, dışında, bu surede günümüz insanının geneli için pek bir şey yok. Arapçası okunurken ağlayıp dövünenlere selam olsun! Siz cennete, ben zebanilere, öyle mi?


7 Mayıs 2024 Salı

22 - İhlas Suresi

De ki, Allah Ahat(Ahad), Tek ve Samet’tir.(Samed)

Ahat parçalanamayan, bölünemeyen, kısımlara ayrılamayan demek. Bu söylemin kuantum fiziği ile falan alakası olduğunu sanmıyorum. Baktım, kimse de parçacıklı olmama muhabbetinden bu sureyi kuantuma falan bağlamamış. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım. O kadar fizik ve İslam aynı şeyi söylüyor demeye çalışan nevhoca var. Nasıl kaçırırlar bu anlatıyı? 

Bir tık konu dışına çıkıp bilimsel gerçekler için "aha bak bu surede yazıyor bu" diyenlere iki kelam edeyim. Arkadaşlar bilgi zaten herhangi bir şekilde bir yerlerde yazıyor. Onu okumak, keşfetmek sadece bir başlangıç. Asıl olay o bilgiyi kullanacak alt/üst/nekarınağrısıysa bir yapıya sahip olmanız, keşiften bir icat çıkarmanız. Kuru keşfi neyleyeyim ben? Yerçekimi varmış, eeee bana ne bundan. Eğer yörüngeye uydu oturtamıyorsak, kime ne kütle çekim kanunun formülünden. 

Bir de nedense hep bulunmuş bilimsel gerçekleri yazıyor. Hani bilimden önce falan konuya açıklama getirmiyor. Bin yıldan fazla "kulhuvallahu ehad" dendi ama kimsede buradan yolca çıkıp kuantum yollarına girmedi. Hep birileri yola girdikten sonra "ahan da burada yazıyor" dendi, deniyor. Gerçi Allah da kitapta aynı şeyi yapıyor. İnkar edecek olanın, inkar edeceğini söylemiyor da, olay gerçekleştikten sonra inkar edene kızıyor. 

Konuya geri dönelim.

Burada söylenmek istenen muhtemelelen tek olan Allah’ın farklı özellikleri, farklı tanrı suretlerinde ortaya çıkmaz demek istiyor. Muhtemelen baba-oğul-kutsal ruh aslında birdir, diyen, bazı Hristiyan öğretilerine cevap veriyor. Bence de haklı. Öyle farklı form ve halleri olan Tanrı mı olurmuş! 

Samet, her türden dua ve şükranın yöneldiği eşsiz varlık anlamına geliyor. Yanında yamacında altında üstünde başka yakarılacak, el açılacak kudret sahibi yok. Türbelerde üç kulu okumaya devam mı? Allah'ın altına ölmüş ya da yahatta olan bir sürü yakarılacak, el açılacak tanrıcık yerleştirmeye devam mı? 

              Ne doğmuş, ne doğrulmuş. Dengi ve benzeri yokmuş. Olmamış, olmazmış. 

Surenin özeti la ilahe illallah oluyor. Seviyorum böyle mesajını net ortaya koyan sureleri. Buddur, budur, böyledir diyor. Yormuyor. Evrenselliği de yakalıyor. Allah bugün de bir, altında dün de ilahçıklar yoktu, hiçbir zaman üç aylık zırlayan bir bebek olmamıştı, yarın da eşi benzeri olmayacak!

Zaten eşi benzeri olsaydı, aralarında bir çekişme olurdu ve biz de bunun etkilerini bir şekilde yaşardık. Ortam fantastik kurgu eseri gibi olurdu. Sanki bir tık daha eğlenceli gibi duruyor ama sonucu da belli. İkiden biri yok olana kadar süren acı, ızdırap, göz yaşı. Tabii ki soykırım. Hatta tür'kıyım.

Dev hizmet; Netfilix'e satmalık dizi: Neandertaller aslında başka tanrının yaratımları ve bizim ki ile mücadeleyi kaybetti. Kaybetti mi yoksa sahte bir geri çekiliş miydi? Yer altından saldırıya geçen iki Neandertal kablesi dünya da dengeleri değiştiriyor. İçine bu Avrupadaki maniheizmin ikililik inanç sistemini, çeşitlilik katmak için İran zerdüştlüğü ile karıştırarak yedir. Bol entrikalı, inanç sorgulu, eşcinselli ve sığ sorgulamalı dizi hazır. Beni arayın. 

Haydi babay. 

25 Nisan 2024 Perşembe

21 - Nas Suresi

Şeytanın şerrinden insanların, rabbi, yöneticisi, yönlendiricisi, ilahı, rabbi olana sığınırım.

Şeytanın ne olduğunu da söylüyor. Kıvırıp kıvırıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrrinden. (21/4) İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o; (21/5) Cinlerden de olur, insanlardan da (21/6)

Hatırlatayım, ben inançlı değilim. Dinsizliğim kesin gibi de, ilahsızlığım şüpheli. Hala sık sık dua eder, korunma isterim. O yüzden tam dinsiz de sayılmam.

Ben bu yazdıklarımda kimseye vesvese verme niyetinde değilim. Yarın öbür gün, yani işte o meşhur gün, benim yanıldığım ortaya çıkar, bu kitapta yazan her şey eksiksiz dinin parçası çıkar, kimse bana gelip, “sana uydum” demesin! Ben sadece benim aklıma uymayan yerleri söylüyorum, düşünmeye teşvik ediyorum. Şeytan ben değilim!

Korunma büyüsü gibi surenin içinde kendi korunma kalkanımı da açtıktan sonra, devam.

Cinleri bilmem ama burada tarif edilen şeytandan insanlar arasında çok var. Söyledikleri ve yaptıkları tutarlı olmayan, dillerinden Allah, ceplerinden para eksik olmayan insanlar. Hem fakirliği övüyorlar, hem zenginliği yaşıyorlar. Eyleme geçirebilecek kıvılcıma bile kova kova su taşıyorlar. Haklarını verelim, güzel konuşuyorlar. Ah bir de dinlerken gözleri açık tutmak mümkün olsa!


İblisi, cinlerden ordusunu bilmem. Onları gösteremem. Siz insan olan şeytanlara karşı uyanık olun. Diğerlerinden korkarsanız, Felak var, Nas var.

Günümüzde evreni açıklamak için Newton ya da ne bileyim, Aristotales'in fizik kuramlarından çok daha doğru çalışan kuramlar var. Ancak bu "eskimiş" kuramları bir kenara atmıyoruz. Gündelik hayatımızda kullanılabildikleri alanlar hala var. Ben bu iki sureyi biraz bu duruma benzetiyorum. Felak ve Nas, korkulacak durumlarda okunması söylenen iki suredir ve bunun çalıştığını defalarca gördüm. Kötü bir kabusun ardından açın okuyun, içiniz rahatlayacak. Tamam dine inanmıyorum ama çalıştığı durumları da inkar edecek değilim. Ender yaşanan paranormal korkularınız için Felak, Nas, sık yaşanan şeytanımsı insanlardan korunmak için akıl. Reçetem bu kadar.

Not: Bu sureyi Nass Suresi ile karıştırmayın. Başımızı yakan bu değildi. Zaten Nass da değildi. O kalkan olarak kullanılmaya çalışıldı. Başımızı yakan kendi seçimimizle kabul ettiğimiz sistemdi.


20 - Felak Suresi


Koruma büyüleri gibi anılan iki ayrılmaz surenin ilki, Felak Suresi!

Yarattıklarının, çöktüğü zaman karanlığın, düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin, kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden... Sabahın Rabbine sığınırım.

Şimdi, yaratılanlardan beni sağlık sistemi, polis teşkilatı Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO ve devlet ve kurumları koruyor. Tam başarı sağlayamadıkları oluyor ancak şimdiye kadar yeterince başarılı oldular.

Karanlığın şerrinden beni elektrik koruyor. Nadir de olsa mum.

Düğümlere üfleyen üfürükçünün şerri nedir bilmiyorum ama pek de korunmaya ihtiyaç duymuyorum.

Hasetçinin şerrinden ise doğrudan Allah’a sığınmak lazım, ona başka çare bulamadım. Babaannem hayatta olsaydı o da olabilirdi. Başım ağrıdığında az okutmadım kendimi, anında kesilirdi. Hep nazardan işte.

Bu surenin süre gelen çevirilerinde geçen üfürükçü kadınlar ifadesini Yaşar Nuri Öztürk kullanmamış. Bakmadım ama kesin doğrusunun bu olduğunu iddia ettiği bir açıklaması vardır.

Beni imandan uzaklaştıran ilk konu kadına ve köleye İslam'ın  yaklaşımı oldu. Kadınlar ikinci sınıftı, köleciliğe izin vardı. Yalnız, kadın düşmanı, köle sömürücüsü demek de haksızlık olur. Bernard Lewis’in de dediği gibi Kur’an bu iki unsurun insan olduğunu kabul eden ilk metinlerden biri oldu. Benim imanımı sarsan, bu alanlarda, günümüzden geri kalması. Evrenselliğini sorgulamaya başladım ve bu sorgulamama devam ediyorum.

Ayrıca buradaki anlamın “üfürükçü kadın” olması metne cinsiyet eşitliği yönünden bir zarar vermez. Bazı meslekler, eylemler cinsiyet ile özleşmiştir ve dile de böyle yansır. Kadına bakışta çok daha sakıncalı ayetler var. Bu ayetten bir kadın düşmanlığı çıkmaz. Çıkaranların kafasının arka planında büyük ihtimalle Batı’nın (çoğunlukla protestanların) cadı avlama meselesi var. Dünyayı sadece Batı'nın gözünden görebildikleri, düğümlere üfleyen kadınları cadılar ile birleştirme eğilimindeler. İslam'ın kadın ve köleye bakışının, Avrupa Medeniyeti'nin temel yapılarından olan hristiyanlıktan daga ileri olmasını kabul edemezler, cadı avlamaya benzer bir şeyleri hemen buraya yapıştırmaları, buraya bok atıp batının bokunu örtmeleri lazım. 

Nas’a gidelim. Zira bu iki sure başta da söylediğim gibi ayrılmaz ikililer.


29 Aralık 2023 Cuma

19 - Fil Suresi


Görmedin mi ne yaptı Rabbin fil yaranına! (19/1)

Hayır, görmedim. Yine hayır, siz de görmediniz. O dönemde yaşayıp da gören var mı? O da olamaz.

Fil yaranı denen birinin tuzakları boşa çıkarılmış, üzerilerine sürüler halinde kuşlar gönderilmiş. Bu kuşlar ki, atıyorlardı kurumuş çamurdan damgalı taş. (19/4) Nihayet, fil yaranı yenik ekin yaprağına çevrilmiş.

Söyleyecek bir şeyim yok. Benim için tamamen anlamsız. Yirmi birinci yüzyılda yaşayan herkes için de öyle.

Tabii bu sure üzerine anlatılan hikayeyi biliyorum. Ebrehe Yemen’den kalmış da, Kabe’ye saldıracakmış da, Allah üzerine kuş göndermiş, ordusunu darmaduman etmiş. Kabe’nin doğal ve insan kaynaklı nedenlerle birkaç kere yıkıldığını bilince, insan sormadan edemiyor. Ebrehe’nin suçu ne?

Bakın sure anlamsızdır demiyorum. Benim ve yaşadığım dönemdeki insanlar için anlamsızdır diyorum. Belki birileri için bir anlamı vardır, bu surenin benim idrakımın ötesinde bir amacı vardır. Tek bir surenin anlamsızlığı bana “yalan ya saçmalık” dedirtmez. Ben olayın bütününe bakıyorum.

Ancak sure ile ilgili anlatılan hikayeye inanmamı kimse beklemesin. Bu hikayeye inanan birine Arap Masallarına inanıyorsun denilince de kimse kızmasın.

Kendi kendinize şunu sorun. Günümüzde müslüman olduğunu söyleyen milyonlar, Çin’den Kenan’a kadar her yerde zulüm altındayken, bu kuşlar nerede? Aynı soruyu Bedir Savaşına katıldığı söylenen melekler ile ilgili ayetlere geldiğimizde de soracağız.

İnanmayanların bir kısmı dinin zararlı olduğunu iddia ediyorlar. Ben buna kesinlikle aynı fikirde değilim. Din sadece hayata bir amaç, bir anlam kazandırmasıyla bile insana çok büyük hizmet ediyor. Kişiye daha da bir çok faydası var. Mesela benim çok yanlış anlaşıldığını düşündüğüm namaz ritüeli bile, bu haliyle dahi faydalı. Günde beş vakit namazı kılabilmek kişiye hiçbir şey kazandırmasa, gündelik hayatta bir düzen kazandırır. İnsanların hissettiklerini söyledikleri iç huzura girmiyorum bile. Herkes hayatında bir kere “lan aslında şöyle yapmak lazım ama yukarı da Allah var” diyerek yapacağı kötü hareketten kendini caydıran birisini görmüştür.

Ancak buradaki masala inanmak insanı pasifleştirir. Bu da kötüdür. Berbat bir durum karşısında, yardımı Allahtan beklemekte elbette sıkıntı yok ama bu insanı mücadeleden geri bırakmamalı. İçine düştüğü kötü durumdan kurtulmak için mücadele etmek yerine Ebabil Kuşlarını bekleyen insan için, din zararlıdır.

Melekleri, kuşları, seçilmiş kişileri, mesihleri bekleyemeyiz. Kişisel ve toplumsal hayatımızda kurtuluşa sadece kendi çabalarımız ile ulaşabiliriz.


6 Aralık 2023 Çarşamba

18 - Kafirun Suresi

En bilindik surelerden bir başkası. Sure kafirlere seslenerek başlıyor ve tek bir şeyden bahsediyor. Sizin dininiz size, benim dinim bana!

Peki bu mesaj kalıcı olacak mı? Olmayacak. Sonradan inen ayetlerde, tek gerçek din olan İslam, hakim kılınana kadar mücadele edilmesi söylenecek. Yani müslümanların sayıca az, güç bakımından cılız oldukları dönemde inen ayet ile gücü ele geçirdiklerinde inen ayetler birbirine tamamen zıt olacak. Her siyasi harekette gözlenen bir durum. Zayıfın özgürlük çağrısı. Muhalefette olanın, demokrasi istemesi. İktidar olup, gücü ele geçirince demir yumruğun ortaya çıkması.


Hiç sorun yok. Bu hep böyle olur. Sorun ilahi değişmez bir düzen olduğunu iddia ediyor olmasında. Eğer bu sure iniş sırasında başlarda değil de, sonlarda olsaydı, bu dine inanmak daha mümkün olurdu.

Edirne-Segedin Antlaşasından sonra, Osmanlı’nın başında olan II.Murat, tahtı on iki yaşındaki oğlu Mehmet’e bırakır. Bunun üzerine Macar Kralı, zayıf durumdaki Osmanlı’ya karşı tekrar saldırıya geçmek ister. Ancak ortada bir sorun vardır. O da barış üzerine karşılıklı edilmiş kutsal yemin. Macar kralı bu yeminin bağlayıcılığı hakkında dönemin papasına sorar. Aldığı cevap “kafire ile içilen ant tutulmak zorunda değildir” olur.

Bunu anlattım ki, müslümanlar bu sure ve sonrasında gelen sureler arasındaki çelişkinin, inanmayanlara nasıl göründüğünü anlayabilsinler.

Sure, sonradan gelen ayetlerden ayrı olarak, kendi başına da bir tutarsızlık taşıyor. Kafirlere denilecek ki:

-ben sizin taptıklarınıza tapmam.

Burada sorun yok.

-Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edenler değilsiniz.

Nasıl değiller? Hem Araplar, hem de Kur’an da geçen öncekiler hep Allah’a tapıyorlar. Museviler ve İseviler de öyle. Arkasından farklı Rabler edinmişler. Kur’an’ın asıl derdi de bu yozlaşmış İslam ile. Ancak bu surede diyor ki “siz benim taptığıma tapmıyorsunuz.” Geri kalan bütün sureler ile çelişkide.

O zaman iki ihtimal var. Ya bu sure bu kitaba ait değil, sonradan eklenmiş ya da burada geçen kafirler ifadesi Allah ile hiç alakası olmayanlar için söyleniyor. Yozlaşmış şekilde de olsa Allah’a tapmayanlar. Ateistler, deistler, agnostikler, Allahsız paganlar... Eğer bu şekilde kabul edersek, yukarıda bahsettiğim çelişki de bir nebze ortadan kalkıyor.

Yeni bir sorun ortaya çıkıyor, o da bu kabuldeki kafirlerin kimseye “tapmıyor” olması. En azından klasik anlamda. Ancak tapmak ve din sahibi olmaya biraz geniş bakarsak iş değişiyor. Din, bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen herhangi bir öğretidir. Bu bakımdan ideolojilerin tamamı aslında dindir. Onların kurallarına uymak da ibadet, tapınma olur.

İleri ki ayetlerde söylenecek mücadele edin kısmı da yozlaşmış Allahlı dinlerle mücadele edin, hepsini ortadan kaldırın anlamına gelirse, olur bu iş. Hadi yine iyisiniz müslümanlar, bin dereden su getirip dininizde bir çelişkiyi ortadan kaldırdım. Üstelik bu iş için ücret de almadım.


30 Kasım 2023 Perşembe

17 - Maun Suresi

Gördün mü o dini inkar edeni.” diyerek başlıyor. Refleks olarak “evet, aynaya bakıyorum sık sık.” diyesim geliyor. Sonra okumaya devam edince konunun benle alakası olmadığını anlıyorum. Çünkü gördün mü diye sorduğu inkarcı / yalancı çıkaran, ben değilim.

Şöyle biriymiş o;

Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı özendirmeyen, riyaya sapan / ibadeti ile gösteriş yapan, yardıma/iyiliğe engel olan.

Bu özelliklerin hiçbirini barındırmıyorum.

Şimdi reklamlar;

Yetimi itip kakmışlığım yoktur. Aslına bakarsanız burada yetimle anlatılan zayıf olan olabilir. Onu da itip kakmam. Ben de öyle çok güçlü biri değilim ama elimden geldiğince zayıfı korumaya çalışırım.

Yoksula doyurmayı özendiriyor muyum? Eh ben de öyle çok zengin değilim. Elimden geldiğince bağış yaparım. Gariptir, bağış yaptığım aylar sanki param daha bir bereketli olur.

Riya var mı? Yok, en azından ibadet konusunda. Etmiyorum çünkü. Yani klasik anlamda ibadet olarak görülen namazı kılmıyor, orucu tutmuyorum. Bunun dışında geniş anlamda yaptığım hiçbir şeyi aslında gizli bir ajandayla, göründüğünden faklı amaçlarla yapmıyorum.

Orta okula giderken namaz kılardım ama oldukça gizli gizli. Pek bilen yoktu. Sonradan söylediğimde de inanan pek olmadı. Demek istediğim, klasik anlamda ibadet ederken de, bunu gösteriş için yapmıyordum. Hatta yapamıyordum.

Herhangi bir iyiliğe engel olduğumu hiç hatırlamıyorum. İyilik meleği değilim ama kendimce insanları teşvik bile ediyorum.

Reklamı şu yüzden yaptım, burada hedef ben değilim. İnanmayanlar değil. İnananlar! En önde koşanları. Namazında niyazında olanlar. Çünkü 4. ayette “lanet olsun o namaz kılanlara ki,” deniyor.

Bu özellikleri taşıyıp sonra da namaz kılıyorsanız size lanet olsun. Durun ve düşünün, bugün ben müslümanım diyenlerin çoğunluğu bu lanetin hedefi durumundalar. Onlar namazlarında da gaflet içindeler.

Nasıl oluyor? İslam’ın temel ibadetini yerine getirip de bu kötü özellikleri hala nasıl taşıyorlar? Hani ibadet insanı temizlerdi?

Aslında soruya cevap da surede var. Onlar namazlarında gaflet içerisinde! Bu öyle bir gaflet ki, ne yaptıklarının bile farkında değiller. Namazı doğru kılmıyorlar.

Ellerini şöyle koy, yat kalk, rüku et, secdeye var, tüm bunları yaparken anlamadığın bir dilde tekerleme söyler gibi mırıldan, bunu günde beş vakitte şu kadar sayıda yap, bitti! Sanki bana ayrobik yapıyor dangalak! Allah’ın senden istediği bu olabilir mi ya? Evreni falan yaratmış bir yaratıcıdan bahsediyoruz. Gücü her şeye yetiyor. Senden bunları istiyor olabilir mi gerçekten! Ne anlamı var bu hareketlerin evrenler yaratan yaratıcı için? Herhangi bir şeyin ona ne faydası olabilir? Kulluğunu mu gösteriyorsun? Hayatınla göstereceksin onu, ibadetlerden biriyle, ikisiyle değil.

Namazda da sana faydalı olanı yapacaksın. O da Allah’ı anmaktır. Gün içinde adını tespih edeceksin, elin, aklın kalbin kötüye meylettiğinde o adı anmalar aklına gelecek, uzak duracaksın. Boş işlerle uğraşmayacak, kendine ve çevrene sonra da tüm insanlığa faydalı işler üretmeye çalışacaksın. Namaz budur! Namaz sana böyle fayda sağlar. Aksi halde namazında gaflet içerisindesin.

Ve bunları kimse söylemiyor! En modern, en takdir ettiğim dini bilgisi yüksek kişiler bile namazın şeklinde gaflet içinde namaz kılanlar ile hemfikirler. Şekli böyleymiş! Değil! Bu peygamber Arap toplumuna değil de, Hint toplumuna gelseydi ommm diye diye namaz kılacaktınız. İbadetlerin şeklini dönemin Arap toplumunun örfüne göre düzenlemişler. Orada kalmanın bir anlamı yok! Namaz bu, şekil değil! Secde alnını seccadeye koymak değil. Allah karşısında şükran içinde ve küçüklüğünün farkında olarak boyun eğmek! Secde namaz da değil, hayatı nasıl yaşadığındadır. Neler yapmaman gerektiğini de sure içinde söyledi zaten.

Oruç da aç kalmak değil! Ona sonra geliriz.

Başka bir şey daha var, bu sure indiğinde Muhammet’e inananlar iktidarda değil. Hatta avlanan pozisyonundalar. Yani namazında gaflette olanlar onlar olamaz. İktidardaki Mekke ahalisi de namaz kılıyor. Şeklen kılıyor. O şeklen kılmak imanı, insanı kurtarsaydı, onları kurtarırdı.

Ya biliyorum, tüm bunlar da boşuna. Bir Allah falan yok. Keşke olsa. Keşke şu yolun ortasında bir anda namaza duranları yakarken bize de izletse. Keşke “Allah” deyip orayı burayı taşlayan Saruman kılıklı cübbelilerin, cehennem de şok olmuş suratlarını bize gösterse...

23 - Necm Suresi

Yemin kısmını doğrudan yazıyorum: Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldız...