6 Kasım 2023 Pazartesi

03 - Müzzemil Suresi

Giysilere bürünüp yatan! İfadesiyle tanımlanan Muhammet’ten geceleri kalkıp Kur’an’ı ağır ağır, anlayarak okuması isteniyor. Gece okunmasını isteme nedeni 7. ayette belirtiliyor; gündüzleri yoğun uğraş var. İnsan başka işlerin arasında aklını tam olarak okumaya, anlamaya veremez. Bu sözler Muhammet için söylense de onu örnek alacak tüm inananlar için de geçerli.

Anlamadığınız bir dilde, tekerleme okur gibi okuyun demiyor. Kendi dilinizde kafanız başka işler ile meşgulken değil, özel zaman ayırarak, anlaya anlaya okuyacaksınız, diyor. Bazıları Türkçe okumayı dahi yasaklıyor. Galiba onların yanında başka bir kitap var, oradan ders alıp, keyiflerince konuşuyorlar.

Bir şey daha var. Türklerin 10-11. yüzyıllar gibi İslam’a girdiği söylenir durur. Kur’an’ın ilk tam teşekkül Türkçe çevirisi ise 20. yüzyılda Mustafa Kemal tarafından yaptırılmıştır. Çevrilmemesinin nedeni belki de bizde okuma alışkanlığının olmamasıdır. Gel gör ki, bu din, okumayı emrederek başlıyor.

5. ayette; “doğrusu biz senin üzerine çok ağır bir söz bırakacağız.” denilerek kastedilen söz Kur’an olsa gerek. Açıkçası okuması kolay bir metin değil. Ne yöne çeksen, oraya gelebilecek ifadeler var. Hemen bir sonraki ayet buna güzel bir örnek:

Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.(73/6)

Bu ayet kişisel gelişim mantığıyla okunup, Muhammet’e tavsiye veriliyor denebilir. Kimseden de büyük itiraz gelmez. Ancak cümlede geçen “yer tutar” ifadesi farklı yorumlara kapı açıyor. Tebliğ başlamış, başta peygamber dahil olmak üzere inananlar arı gibi çalışıyor. Kenti ve ötesini dine davet ediyor. Ancak bu sırada bazı inananlar aynı azmi sergilemiyor. Dinin yeryüzündeki temsilcisi de bu azimsiz inananlardan çok rahatsız. Tam o sırada bu sure iniyor.

Bu ikinci anlatıyı destekleyen bir de son ayeti var. Oraya gelince tekrar konuşuruz. Devam edelim.

9. ayete Allah “doğunun ve batının” Rabbi olarak tanımlanıyor. Yani insan sormadan edemiyor, kuzey ve güneyde durum ne?

10. ayette inanmayanların sözlerine sabredilmesi ve onlardan güzelce ayrı kalınması tembihleniyor. Biraz daha dikkatinizi çekerim, güzelce ayrı kalınması gerekiyor. Bunu aklınızda tutun, sonlara doğru iş baya değişecek.

11. ayetten itibaren, inanların güzelce ayrı durması gereken, nimete boğulmuş inanmayanlara, birazcık süre tanınması söyleniyor. Onları Allah ile baş başa bırak deniyor. Sonra tabii ki cehennem ile tehdit ediliyor. Bukağı diye bir şey varmış. Boğazdan zor geçen bir yiyecek, korkunç bir azap, var.(73/13) Kur’an’ın dilinde sık sık benzer tehdit ifadelerini göreceğiz.

14. ayet dağların sarsılıp, eriyip bir akan bir kum yığınına dönüşmesiyle kıyameti tanımlıyor. Dağların eriyip kum gibi akması, yaşanan bir süreç. Tam bilmediğim sebeplerden dolayı özellikle Alp Dağlarında yaşanıyor. Kıyameti beklememize gerek yok yani.

15-16. ayetlerde biz size resul gönderdik, daha önce Firavun’a da göndermiştik, o isyancılardan oldu ve onu korkunç bir tutuşla tutuverdik deniyor. Firavun’a giden resul ismen anılmıyor. Bunun yanında tekil ifade kullanılmış. Bir tane resulden bahsediliyor. İlginç, ileride bu durum bir nebze değişecek, Firavun’a iki resul birden gidecek. Musa ve kardeşi Harun.

17. ayette kıyamet anlatımına geri dönülüyor ve gerçeği örtüp nankörlüğe sapanlara o günde ne yapacakları soruluyor. Çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren korkunç bir günmüş. 18. ayette göğün bile parçalanacağı söyleniyor.

Gerçeği örtenleri bilmem ama böyle bir korkunç günde, kimsenin elinden bir şey geleceğini sanmam.

Bu gerçeği örtenler ifadesi de ilginç. Bu kişiler gerçeğe vakıflar, ancak bir nedenle, büyük ihtimal işlerine gelmediği için, bunu örtüyorlar. Allah’a inanmayanlardan bahsediyor olamaz. Onlar, gerçeği kabul etmeyenler ya da inkarcılar olarak nitelendirilmeli. Buradaki ifade bilip de, inanıp da Allah’a karşı gelenler, gerçeği saklayanlar.

Kısacası benlik bir durum yok! Ben Allah’ın gerçekliğinden, daha da çok bu kitabın tamamının Allah kelamı olduğundan, hiç olmadı bu kitabın evrensel geçerliliği olduğundan şüpheliyim.

Gerçeği örten ifadesini neden sadece Allah ile ilgili gerçekler için geçerli kılalım ki? Yalancı şahitler, ifade vermeyi reddeden şahitler, bunlara yardım edenler, yalan söyleyenler, susanlar... Herhangi bir yol ile herhangi bir gerçeğe ulaşılmasını engelleyen herkes için bu ifadeyi kullanabiliriz. Bu ayetin ve tehdidinin muhatabı da tüm bu insanlar olur.

19. ayette Kur’an’ın doğru yolu dileyen, bu yolda yürüyecek olanlar için bir öğüt verici ve düşündürücü oluğu söyleniyor. Benim amacım da bu. Doğruya ulaşmak.

Son ayet oldukça uzun.

Muhammet ve “inananlardan bir grup” gecenin önemli bir kısmını ayakta geçiriyormuş. Surenin başında istenildiği gibi. Demek ki başka bir grup buna uymuyor. Sonra gece ve gündüzün ölçüye bağlandığı geliyor. Sonra, insanın idraki ile Allah’ı kuşatamayacağını bildiği için Allah’ın tövbeyi nasip ettiği söyleniyor.

Sanki yeterince çaba göstermeyen müminlere tövbe edin ve peygambere uyun deniliyor.

Kur’an’dan kolay geleni okuyun” deniyor.

Hastalar olacağını biliyormuş. İnananların bir kısmı dolaşıp Allah’ın lütfunu isteyecek, bir kısmı da Allah yolun da çarpışacaklarmış. Allah bunu da biliyor.

Burada hastalıktan kastın fiziki olmayabileceğini düşünüyorum. (Kalbi hasta olanlar kastediliyor olabilir.) Tekrar “Kur’an’dan kolay geleni okuyun.” deniyor. Namazı kılmak, zekatı vermek söyleniyor.

Zekata bir tanım yapılıyor. Allah’a ödünç vermek. Yani çıkarınız dışında Allah yolunca mal veya emekle harcama yapma. Son olarak af dilemesi söyleniyor ve Allah affedici ve esirgeyen olarak tanımlanıyor.

Bu sureden de anlaşılacağı gibi işler iyi gitmiyor. İnananlar arasında sorun var. Bir kısmı kendisini tam olarak adarken, diğer bir kısmı boşluyor. Sure tam azimlilerin azmini korumaya çalışırken, diğerlerini de bu yola davet ediyor.

Çağrı içinde çağrı.

https://youtu.be/ojyqnnhSq_U?si=x9Wdqax3jiteJlzo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

23 - Necm Suresi

Yemin kısmını doğrudan yazıyorum: Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldız...