4 Kasım 2023 Cumartesi

01 - Alak Suresi

Sure meşhur ikra emri ile başlıyor. Türkçeye genelde oku diye çevrilmiş ancak “çağır” anlamına da geliyormuş. Burada hangi anlamda kullanıldığını irdelemeyeceğim. Nedeni de çok basit, her iki anlama da aynı anda gelmesini engelleyen bir durum yok. Oku, anla ve anladığını anlat.


Okunacak olan nedir? Genelde buna Kur’an-ı Kerim diye cevap veriliyor. Bu oldukça anlamsız. Henüz ilk ayetleri iniş kitabın nesini okuyacak? Ayrıca Muhammet’in ümmi, yani okuma yazması olmayan biri olduğu da söyleniyor. Yaradan Rabb’in adı ile oku derken, Allah’ın gelip öğretmen gibi okur yazarlık öğretmesinden bahsedilmiyor herhalde.


Kaldı ki ben 40 yaşında olan, ticaretteki başarısı sayesinde zengin bir dul tarafından koca olarak seçilmiş birinin, anladığımız anlamda okuma-yazma bilmiyor olduğuna inanamıyorum. Burada Muhammet’in bilmediği ve Allah’ın istediği okuma farklı bir okuma. Evreni okuma, onu anlama. Çağır anlamı da anladığını anlatma olabilir.


Sureye adını veren alak kelimesi ikinci ayette geçiyor. Günümüzde bu kelimenin geldiğin anlam hakkında çeşitli yorumlar var. Embriyo en fazla kabul göreni. Meni veya yapışan bir su gibi çevirileri de gördüm. Benim merak ettiğim bu kelime 7. yy’da yaşayan Arap dilini bilen insanlar için ne anlam taşıyordu. Üstünkörü bir arama yaptığımda, alaka kurmaktan, kan emen sülüğe ve kan pıhtısına kadar pek çok anlamla karşılaştım.


Kelimeler iletişim için en doğru yöntem değiller. Hemen hemen hepsi birden fazla anlam taşıyor. Olmadı zaman içinde taşıdıkları anlam az ya da çok değişiyor. Hatta bence her kelime duyan kişi de farklı bir anlam kazanıyor. Alak neydi, ne alama geliyordu diye daha baştan dipsiz bir çukura düşemeyeceğim. Bendeki tanımı “Alak Suresine göre insanın yaratıldığı madde” diyorum, ve devam ediyorum.


Üçüncü ayette bize yaratan Rabbin adı veriliyor. İlk üç ayette Allah kelimesi geçmedi, Rab diye hitap edildi. Allah için, kitapta ilk verilen ve en güzel isimleri listesinde de yer alan adı, Ekrem. Ekrem de ikra gibi farklı anlamlara geliyor. En büyük cömertliğin sahibi / özgürlüğün gerçek kaynağı.


Yaratan Rrabbin adıyla oku!


Yarattığı evreni, tanrının özgürlüğün kaynağı adı ile öğren ve öğret. Öğrenip insanlara anlatacaklarında bir sınır yok, çünkü O sonsuz cömertliğin de sahibidir.


Olması gereken ve olmayan da bu. Belki de olamayacak olan... Bilim hiçbir zaman özgür olmadı ve olamayacak gibi. Çok az bilim insanı hariç. Bugün bile bilim fonlara muhtaçtır. Fon veren de işine yaradığı yere kadar fon verir.


Kimyadan, daha doğrusu eczacılıktan bir örnek verelim. Bir ilaç çıkacak ki, insanı elfe çeviriyor. Ölmek yok, hastalanmak yok, yaşlanmak yok... Bu ilacın üretim maliyeti de oldukça düşük. İsteyen herkes beş dolara bu ilaca ya da ne bileyim, aşıya ulaşabilecek. Ancak ARGE masrafı birkaç miyar dolarcık. Sizce bu parayı bulabilirler mi? Evet diyorsanız çok naifsiniz ve gerçeklerin tokadı bir gün çok canınızı yakacak.


Biliyorum, konuyu saptırdığımı düşünenler olabilir, haklılar da. Bir prizmanın ışığı kırması gibi bana geleni kendimden geçirip yansıtıyorum. Ancak bunu yaparken tek niyetim kendi gördüğümü, hissettiğimi ve ulaştığım geçici gerçeğimi paylaşmak. Tıpkı bu üç ayetten anladığım gibi.


Hoşlanmış olan müminlere de baştan söyleyeyim, her zaman bu kadar hoşunuza gitmeyecek. Girişte de söylediğim gibi ben inançlı biri değilim. İnanmak isteyen, ancak aklını geri plana atamayan biriyim. Bana kızmak için çok beklemenize gerek kalmayacak.


Dördüncü ayet bize kalem kullanmayı yani yazmayı öğretenin Allah olduğunu söylüyor. Yazının icadının Sümer Medeniyeti tarafından yapıldığını biliyoruz. Çivi yazısı adı verilen bu yazının gelişimini arkeolojik bulgulardan takip edebiliyoruz. Bilginin kaydedilmesi ihtiyacına karşılık geliştirilmiş. Ekonomik verileri kaydetmek için ortaya çıkmış. Uzun yıllar içerisinde duygusal bilgileri de kaydedebilir hale gelmiş.

Tekrar ediyorum, tüm bu süreç boyunca yazı rahiplerin enstrümanı oldu. O rahiplerden bize kalan yazı kalıntılarında, yazıyı insanlara tanrıların öğrettiği yazıyor. Sadece Sümerler değil, yazıyı kullanan medeniyetlerin galiba tamamında yazıyı getiren / öğreten, tanrı / tanrılardır.


Daha ilk sureden eskilerin masalları ile benzer şey söylendi. Bu son olmayacak! Asla tatmin edici bir cevap da gelmeyecek. Sadece tehdit!



6. - 9. ayetler arasında insanın azdığı, büyüklendiği ancak dönüşün Rabbe olduğu söyleniyor.


Bu durumu ilerleyen surelerde de sık sık göreceğiz. Yarattığı insanı pek sevmeyen bir Rab! Sürekli olarak isyancı, azgın, nankör olarak nitelendirecek. Yukarıdaki ölümsüzlük ilacı örneğini tekrar düşünelim.


Eğer milyarlarca dolar kazanan ilaç şirketinin sahibi / ortağı / yöneticisi olsaydınız, siz o ilaca fon sağlar mıydınız? Bizi sevmemek de haklı mı ne?


Ya da kendinize şunu sorun, sizin için en büyük azgınlık ne? Ve hangi koşulda o azgınlığı siz de yaparsınız? Yapmaz mısınız? Biraz büyüklenir gördüm sizi.


Koşullar oluştuğunda yapmayacağımız şey yok. Hiçbirimiz masum da değiliz zaten. Kim ilk taşı atabilir? Bakın ayette şu azmıştır, bu azmıştır demedi, insan azmıştır dedi. Hepimiz. Kimseyi ayırmadı.


Bence bu ithamında haklı.


9 – 15. ayetler arasında galiba spesifik bir olaydan bahsediyor. Biri namaz kılıyor ve başkası tarafından engelleniyor. Bu engellemenin nedeni tabii ki “doğrusu o değil, sen sapkınsın” anlayışı.


Merkezde olan dini görüş, dışta kalanı her zaman yanlış ve sapkın ilan eder. Diğer görüşlerden ziyade kendi içinden çıkmış olan sapkınlık ile mücadele eder. Burada olan da bu gibi duruyor. Ya Muhammet’in kendisi ya da az sayıdaki inananından biri ibadet ederken, engellenmiş. Allah burada engelleyene sesleniyor, nereden biliyorsun onun yanlış, kendinin doğru olduğunu.


Eğer cevap “bu böyledir, atamdan öyle gördüm” gibi bir şey ise, iş kötü yerlere gidecek.


Burada doğrusu şu da demiyor. Yani engellenen kişinin doğru olduğunu da söylemiyor. Asıl meselesi neyin doğru, neyin yanlış olduğu değil. “Benim bildiğimden başkası doğru değildir” diyen tarafından yapılan engelleme.


Gerçek özgürlüğün kaynağı anlamındaki ismini hatırlıyoruz değil mi?


15. ayetten surenin son ayetine (19) kadar bu engelleyene vazgeçmemesi durumunda yapılacaklar söyleniyor. Alnından tutulacak, yerlere çalınacak. Hadi diye de meydan okunuyor, çağırsın derneğini... Allah da zebanileri çağıracakmış. İlk sure, ilk tehdit. Kitap boyunca bunu göreceğiz, Allah hemen hemen her surede tehditler savuracak.


Ve son ayet (19) : Sakın, sakın! Boyun eğme; secde et ve yaklaş!


Özgürlüğün elinden alınmasına izin verme, gerçek kaynağı O’dur,. Doğru bildiğin yolu her zaman sorgula, oku, öğren, davet et ama başkasını engelleme. Herkesin yürüdüğü yol ve durağı birbirinden farklı. Sonunda kimin doğru yere varacağını, insan bilemez. Bildiğini sanan yanılır. Yanlışta olan seni de zorla kendi yanlışına çağırır.


Zora ve zorbaya boyun eğme.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

21 - Nas Suresi

Şeytanın şerrinden insanların, rabbi, yöneticisi, yönlendiricisi, ilahı, rabbi olana sığınırım. Şeytanın ne olduğunu da söylüyor. Kıvırıp...