3 Kasım 2023 Cuma

Başlarken...

Merhaba;

Baştan söyleyeyim, son birkaç yıldır inançlı biri değilim. Öncesinde de koyu inançlı biri değildim. Cemaatin, tarikatın, tekkenin kapısından geçmedim. Kur’an kursu dahil, hiçbir dini eğitim almadım.

Dini eğitime en yakın olduğum zaman, henüz beş altı yaşında bir çocukken babaannemin iki sure ezberletmesi ve peygamber hikayelerini anlatmasıydı. Rahmetli de öyle çok çetin bir hoca sayılmazdı. Ne dini, ne de seküler eğitimi vardı. Bana anlattığı, Kur’an ile tam uyumlu peygamber kıssalarını nereden öğrendiğini sormak hiç aklıma gelmedi. Muhtemelen o da bir büyüğünden dinlemişti ve aklında kaldığı kadarıyla aktarmıştı.

Babaannem ve ananem son günlerine kadar beş vakit namazlarını kıldılar. İki dedem de namazla niyazla pek alakaları olmayan kimselerdi. Annem ben küçükken kılardı, ancak artık oda kılmıyor. Babam ramazan ayı dışında iki gece de bir içerdi, dedelerim kadar bile cumaya gittiğini bilmem, artık bayram namazlarına bile gitmiyor. Anne babamın kardeşleri arasında da dindar diyebileceğim bir kimse yok.

Bu açıklamayı yaptım, çünkü nasıl bir ortamda büyüdüğümün, yazdıklarım okunurken, bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Okuduğum ya da dinlediğim inançsız insanların çoğu hayatının büyük bir döneminde dini baskılara maruz kalmışlar ve bunun intikamını bizzat dinin kendisinden almak istiyorlar. Kendimi onlardan ayrı tutmak istiyorum. Benim gözlerimi bağlayan bir geçmişim yok. Kafamın içinde nefret kusan yaşayamamış bir genç yok.

Dinin kitap kısmı ile ilk temasım ortaokul yıllarımda kendi rızamla oldu. Evde bulduğum bir meali okumaya başladım. Elbette ki bitiremedim ama doğruluğuna karşı ön kabulüm olduğu için, imanımın arttığını hissettim. Sonra namaz kılmaya başladım. Pek fazla sure ezberlememiştim, sadece Fatiha ve İhlas ile namaz kılıyordum. Bir süre sonra arkadaşlarıma da imamlık etmeye başladım. Benden görüp özeniyordu elemanlar. İşte bu namaz kıldırdığım veya birlikte namaz kıldığım çocuklar, namazdan sonra hep “içlerinin bir huzur ile dolduğundan” bahsederlerdi. Bende hiç olmayan bir huzur. O zamanlar sonumun imansızlık olacağından çok korkmuştum. Hatta Allah’a sitem edip beni neden hidayetten uzaklaştıracağını sormuştum.

Cevabını hala alamadığım bir sorudur.

İlerleyen yıllarda namazı niyazı bıraksam da, inanç içimde yaşamaya devam etti. Özellikle aşırı sarhoş ve mutsuz olduğum bazı gecelerde, ağlayarak, Allah’a yakarıyordum. Zorlandığım her durumda dua yoluna başvuruyordum. Yalanım yok, çoğu zaman dualarım karşılık buluyordu. Bu yüzden inanç mantıksız gelse bile, inançtan uzaklaşmak nankörlük gibi geliyordu.

Otuzlu yaşlarıma kadar inançlı biri olarak kaldım. Hiçbir zaman “dindar” bir hayatım olmasa da, inançsız arkadaşlara karşı dini her zaman savunurdum. Çünkü inançsız olan arkadaşların argümanları oldukça sığ geliyordu. Bir örnek verirsem, arkadaşlardan biri “kader” kavramının saçmalığından dem vuruyordu. Hayır değildi, kader akılcı bir şekilde açıklanabiliyordu. Zaman algımız bizimle alakalı bir şey ve bu algıdan farklı, zamanın üç formunu da aynı, tek gibi algılayan bir varlık olması mümkün.

Bu gibi tartışmalarda hep dini savundum. Ayrıca bir de din ile alakası olmayan inanç ve uygulamalardan, dini vurmaya çalışanlar. Yarı cahil olsam da benim için bunları savuşturmak oldukça kolaydı. “Kanka o dediğin saçmalık Kur’an’da yok yalnız.” diyerek işin içinden çıktığım, iddiayı kendimce geçersiz kıldığım çok oldu. Onların benden bile daha cahil olması da bu savunmamı bana haklı gösterirdi. 

Buna karşılık benim müslüman olmadığımı, kendime din uydurduğumu iddia eden oldu. Aslında saçmalıyordu ama haklıydı da. Her kişi kendi inancını, kendi dinini kendisi kurguluyordu. Benim kurguladığım versiyonun merkezinde, okusam bile, sürekli avukatı gibi okuduğum için bir türlü göremediğim yönleri olan, mükemmel bir kitap, Kur’an vardı. Her şeyin cevabı bir şekilde onda olmalıydı. Yeter ki, görmesini bileyim.

Ancak iş öyle devam etmedi...

Dinden uzaklaşmam yakın zamanlarda gerçekleşen bir olay ve bir aydınlanma ile oldu.

Olay dediğim, uç akımlara yatkın bir arkadaş ile tanışmamdır. Bu arkadaştan bazı kitaplar aldım ve okudum. Reklamı olmasın diye akımı ya da kitabın adını söylemeyeceğim. Kitabı okuduğumda etkilendim. Sanki mezarından dirilmiş de Goebbels yazmıştı ya da okusa ayakta alkışlardı. Ne bileyim? Tabii ki düşüncelerim onlara yaklaşmadı ama hayatında hiç Kur’an okumamış birisi, biraz da boşlukta olduğu bir dönemde bu adamların kitaplarını okusa kolaylıkla o yola girebilirdi. Adamlar bunu yaparken, evet çok güzel laf döndürüyorlardı ama hiç yalan söylemiyorlardı. Tamamen kitaptan aldıkları ayetleri kullanarak amaçlarına uygun hale getiriyor, bir nefret dili yaratıyorlardı. Bunu Naziler gibi bir gruba değil, kendilerinden olmayan herkese yönlendiriyorlardı.

İşte Kur’an’ın buna izin veren ayetleri bende ilk kırılmayı yarattı. Muhteşem, mucize bir kitap olduğu iddiasındaki Kur’an çok da zorlanmadan bir nefret silahı haline getiriliyordu. Barışa ve hayra değil, şerre ve savaşa hizmet eder hale gelebiliyordu. Benim mükemmel kitap, hiç de mükemmel değildi.

Tanrım kanadı...

Aynı dönemde yine başka bir aydınlanma yaşadım. İslam’da kadınlar ikinci sınıf vatandaşlardı. Ayrıca kölelik kurumu yasaldı! Evet kadınların ve kölelerin yaşamlarında öncesine göre büyük iyileşmeler vardı ancak günümüzden oldukça geriydi. Evet, kölelik hoş görülmüyor, kölelere insan deniyor, bitsin isteniyor ama yasaklanmıyor. Allah, Abraham Lincoln kadar netlik gösterememiş mi?

Bu durum salonun ortasındaki ölü bir fil gibiymiş. Görmek istemediğim için görmemişim. Söylendiğin de, duymamışım.

Bu iki kendi çapımda aydınlanmaya rağmen, bu sefer kendime karşı, din avukatlığına devam ettim. Çeşitli argümanlar geliştirip dini ve Allah’ı ve kuranı kendimce temize çıkarmaya çalıştım. Çok başarılı olamadım ve sonunda dinsizliği, inançsızlığı kabul etmek zorunda kaldım.

Tüm bunlar beni şimdi olduğum yere getirdi. İçimde bir şeyler deli gibi inanmak istiyor ancak çalışan kafa buna müsaade etmiyor. İnanmak için bulduğum gerekçeler, selin ilk darbesinde dağılan kum gibi dört bir yana saçılıyor. İman gözlüğünü çıkarınca ayetlerin bazıları o kadar gözüme battı ki, kitabı baştan okuyup, ne dediğine bir daha kafa yormaya karar verdim.

Ancak bunu yaparken harici bilgilerimi en azda tutmaya karar verdim. Bir başkasının fikrinden elimden geldiğince uzak durmaya çalıştım. Bu kitap, yirmi birinci yüzyılın mahsulü olan bana ne anlatıyor. Sadece bu kitap, sadece bana ne anlatıyor. Tek derdim bunu üzerinde düşünerek, yazarak, kendi dinimi bulmak ya da dinsizliğimi kabul etmek.

Kimseyi dinden koparmak gibi bir derdim yok. Zaten biri bunu neden ister anlamıyorum da. Dini ile mutlu olan bırakın öyle olsun. Hiç merak etmeyin, siyasi anlamda bu dinin diğerlerinden, ideolojilerden daha etkin olduğu falan yok. Ayrıca oy verme dürtülerine de sanıldığı kadar etkisi yok. Dürtü ile oy veren insan, dine inanmasa da bu sefer farklı bir nedenle yine aynı yere oy verecektir.

Kimseyi dine döndürmek gibi de bir amacım yok. Bunu zaten beni okuyarak yapacak biri yoktur diye varsayıyorum. Bunu sadece şu yüzden söylüyorum, bazı sureler benim için hala olması gereken dini anlatıyorlar.

Benim inançlı olduğum dönemde de insanları dine çekmek gibi bir amacım hiç olmadı zaten. Peygamber değilim sonuçta!

Kitabı indiriliş sırasına göre olduğu söylenen sıraya göre yorumlayacağım. Ancak alıntı yaptığımda surenin standart numarasını vereceğim.

Bazı tartışmalı kısımlarını yok sayıp, genel inanışa uyacağım. Mesela Allahtan zaman zaman birinci tekil, zaman zaman üçüncü tekil, zaman zaman birinci çoğul kişi olarak bahsedilmesini göz ardı edeceğim.

Bu yorumlarımı okumak kime ne yarar sağlar bilmem. Ancak inançlı olanlara inandıkları şeyin aslında Kur’an’a göre ne olduğunu gösterebileceğime inanıyorum. Her ne kadar ben inançsız olsam da, din denen kurumun günümüzde geldiği hal ile bu kitabın mesajının taban tabana zıt olması biraz canımı acıtıyor. Keşke gerçek olsaydı, keşke inanabilseydim dediğim çok yönü var. Hepsinden bahsedeceğim.

Bitirmeden önce, karıma çok teşekkür ediyorum. Beni pek çok şey için her zaman cesaretlendirdi. O olmasaydı büyük ihtimalle bu yazdıklarım hep kafamdaki dağınık düşünceler olarak kalırdı. Beni öyle Kur’an kurslarına falan göndermeyen, din konusunda kendi vicdanımın oluşmasına bilerek ya da bilmeyerek izin vermiş olan anne babama da çok teşekkür ediyorum. Tabii en çok, bin yıldır içinde olmasına rağmen, kendi diline Kur’an’ı çevirme zahmetine girilmemiş bir milletin, bu hizmeti de yaptıran en büyük evladına sonsuz teşekkürler ediyorum. Sen olmasaydın, olmazdık Ata’m.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

23 - Necm Suresi

Yemin kısmını doğrudan yazıyorum: Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldız...